EVLAT ACISININ İKİ YÜZÜ: BİR GÜNDE BİTEN VE HER GÜN YAŞANAN SESSİZ YAS
Toplumumuzun en derin yaralarından biri, çok eski bir sözle anlatılır:
“Allah kimseye evlat acısı vermesin.”
Bu söz, nesiller boyunca dilden dile aktarılan bir duadır, bir yakarıştır. Çünkü evlat acısı, insanın içinden bir parçanın kopmasıdır. İnsanın bütün benliğini altüst eden, hayatı olduğu yerden alıp başka bir yere savuran bir yıkımdır.
Fakat çoğu insanın fark etmediği bir gerçek vardır:
Evlat acısı yalnızca bir günde yaşanan bir acı değildir.
Bazı evlat acıları vardır ki, yıllarca sürer, hiç bitmez.
Bu makale, iki büyük acının farkını, benzerliğini ve her birinin insan üzerinde bıraktığı derin izleri anlatmaktadır.
I. BİR GÜNDE YAŞANAN ACI: KAYBOLAN CANIN SESSİZ ÇIĞLIĞI
Bir anne ya da baba için evladının ölümü, kelimelerin anlatmakta yetersiz kaldığı bir fırtınadır.
Bir trafik kazası haberi, aniden gelen bir telefon, hastane koridorlarında verilen kötü bir haber ya da çaresizce seyredilen bir hastalık süreci…
Bu acının bir tarihi, bir saati vardır.
Cenazenin kalktığı bir gün, gözyaşlarının sel olduğu bir an ve insanların “Başın sağ olsun” dediği bir zaman dilimi…
İnsan toprağa bir beden emanet eder.
Mezarlık dönüşünde sessizlik çöker.
Evdeki bir odanın kapısı artık daha az açılır.
Bir yastığın kokusu, bir tişörtün üstündeki iz, bir fotoğraf karesi...
Hepsi acının bir parçası olur.
Zaman geçer.
Hayat bir şekilde akmaya devam eder.
İş yerleri, okul, günlük koşturmacalar yeniden insanı içine çeker.
Keder zamanla hafiflemez, sadece kabuk bağlar.
O yara iyileşmez ama başka bir acıya dönüşür:
Kabullenilmiş bir özlem…
II. BİTMEYEN ACI: MADDE BAĞIMLISI EVLATLARIN SESSİZ ÖLÜMÜ
Bir de başka bir acı vardır ki, bu acının ne tarihi bellidir ne de bitişi…
Bu acıda cenaze yoktur, mezarlık yoktur, başsağlığı yoktur.
Ama bir anne babanın gözünde her gün bir cenaze kalkar.
Bu acının adı:
Madde bağımlılığına teslim olmuş evlatların acısıdır.
Madde bağımlılığı, bir insanın hem aklını hem kişiliğini hem de geleceğini yavaş yavaş söndüren karanlık bir hastalıktır.
Dışarıdan bakıldığında bir alışkanlık gibi görünür ama aslında bir çocuğun gözlerindeki ışığı söndüren görünmez bir ölüm gibidir.
Her gün bir ölüm yaşanır ama kimse fark etmez.
Evlat nefes almaya devam eder ama ruhu adım adım yok olur.
Gece yarıları aileye çöküş getirir…
Krizler, sayıklamalar, kendini bilmez hâller…
Bir zamanlar oyuncaklarıyla oynayan çocuğun yerini, gözleri boşluğa bakan bir genç almıştır.
Anne ve baba, çocuğunun gözlerinde kendi evladını değil, maddenin esir aldığı bir yabancıyı görür.
Bu manzara, insanın kalbini sessizce parçalayan bir bıçak gibidir.
Her sabah yeni bir korku başlar…
Acaba bugün nerede?
Kiminle?
Bir tehlikede mi?
Yine madde mi kullandı?
Evine dönebilecek mi?
Ya bir daha hiç dönmezse?..
Bu sorular, anne babanın beynini kemiren birer kurt gibidir.
III. EN BÜYÜK ACI: ÖLÜMSÜZ BİR ÖLÜMÜN İÇİNDE YAŞAMAK
İnsan, evladını kaybettiğinde bir kez yıkılır.
Ama madde bağımlılığı olan bir evlat, anne ve babasını her gün yeniden yıkar.
Bir ölüm, sonludur.
Bir defi vardır, bir duası vardır, bir kabullenme süreci vardır.
Ama madde bağımlılığı, sonsuz bir acıdır.
Bir gün güven verir, ertesi gün yıkar.
Bir gün umut verir, ertesi gün o umutları yerle bir eder.
Aile bazen “Toparlandı galiba” diye sevinir,
sonra bir kriz gelir, her şey yeniden başlar.
Bu döngü yıllarca sürebilir.
İnsan hem yaşar hem ölür; hem umut eder hem tükenir.
İşte bu nedenle bazı anne babalar der ki:
“Bir ölüyü toprağa verirsin ama madde bağımlısı bir evlatla her gün kendi cenazeni taşırsın.”
IV. TEDAVİNİN ZORLUĞU: ZORUNLU MÜDAHALE OLMADAN BAŞARI ZORDUR
